Sami Demirel’in Gözlemlediği, 06.05.2013., NSU Davası ilk gün tutanağı

Sami Demirel’in Gözlemlediği, 06.05.2013., NSU Davası ilk gün tutanağı

05.05.2013, Pazar Akşamı saat 22:00 sularında NSU davasının görüleceği Münih Mahkemesinin önüne vardığımda, „Die Welt“ Gazetesinin iki Muhabiri ve yaşlı bir Alman 67 yaşlarında hasta haplarla ayakta duran ve üstüne üstlük birde astım hastalığı olan Helmut Sieber amca vardı.

Pazar günü saat 13:30 dan beri bekliyor. Helmut amcaya Muhabirler, neden böyle erkenden geldin, ne için , hangi maksatla geldin buraya diye sorduklarında Helmut amca su cevabı veriyor, Naziler ve Katillerin yakınları içeri girmesinler diye bekliyorum diye cevap veriyor.

Helmut amca bu sözleri söylerken ben yerin dibine indim, utandim, çünkü orada Türk Konseyi adına ben ve Yahya Eker adında öğrenci bir gencimizden başka iki Zaman Gazetesi muhabirimiz  vardı.

Helmut amca ve bir tanede alman kız öğrenci vardı Gerisi hep Alman Gazete muhabiriydi.

Biz Türkler bumuyduk, böylemi davamıza sahip çıkacaktık illa bir yakınımız öldürülmesimi gerekiyordu, oraya gelmek için Anamız, Babamız, Kardeşlerimiz, vaya Çocuklarımızın başına böyle bir olayın gelmesimi gerekiyordu orada yerimizi alabilmemiz için?

Hani nerede bizim Münihteki Mangal üstünde Kül birakmayan gazetecilerimiz, Dernek Başkanlarımız, dergi Sahiplerimiz, Insanlarımız yani Türk Milleti nerede, uykuları çokmu tatlıydı, hani bir Türk dünyaya bedeldi, hani biz dünyayı titretirdik, bize ne olduda bu hale geldik, vurdum duymaz olduk, bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın der olduk, nedir bu korkaklık, bilmiyormusun sen korktukca başına bu olayların geleceğini. Biz sindirildikmi acaba?

Burada aklıma Türk büyüğü Bilgehan’ın su sözü geliyor.

Ey Türk Silkin ve kendine gel, Evet bizim artık silkinmemiz lazım, en çabuk zamanda kendimize gelmemiz lazım, ayağa dikilmemiz lazım,davamıza, kendimize sahip çıkmalıyız ki çocuklarımıza ve  torunlarımıza korkusuz yaşayacakları bir devlet veya dünya hazırlıyabilelim.

Konumuza geri dönersek, Pazartesi sabaha karsı saat 03:30 dan sonra Alman ve Yabancı gazeteciler gelmeye başladılar içeri girme hakkı olmayanlar, seyirci bölümüne girip davayı takip edebilmek için saat 07:00 civarında 30 gazetecinin üzerinde toplanmışlardı.

İçeri girme hakkı olan ve olmayan gazeteciler saat 03:30 dan 07:30 a kadar bu 6 kişiyle biri Alman öğrenci, Helmut amca, 2 Türk Konseyi üyesi ben ve Yahya Eker gencimiz ve iki Zaman gazetesi Muhabiriyle Röportaj yaptık. Sabah 07:00 sularında herkeze aynı röportajı vermekten artık bıkmıştık. Iyiki hiç bir muhabir hani sizin Türkler nerede, neden burada değiller diye sormadılar.

Beni mahçup etmedikleri için onlar Müteşekkirim.

Sabah saat 07:00 sularında Başkonsolos Hidayet Eriş bey ve Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma Komisyon üyesi milletvekilleri geldiler. 50 kişi sınırındaydılar, Sonunda hepside içeri girmişler hatta biraz sonrada SPD bölge Muhtarı ve Umut Yıldızı Derneği Münih Temsilcisi Ender Beyhan hanımda içeri girme şansını yakalamış.

Saat 08:00 de kapılar açıldı ve önce aşağı kata çekim yapmak için Televizyon kameraları alındı.

Sonra izin alan Gazeteciler ver 08:30 civarindada biz seyirciler girmeye başladık. Üstümüz didik didik arandıktan sonra biz seyirciler Telefon, Fotograf makinesi ve Bilgisyarlarımız aşağıda polislere bırakmak zorunda kaldık, yukarı götüremedik.

Ilk beş kişi içinde olduğumuz için en önde yerimizi aldık. Ilk on kişi gerçekten çok yorgunduk gece boyu kah ayakta, kah yerde orurarak yorgun düşmüstük. Ama bu asrın davasını en ön safta izleyecek olmamız bizi zinde tutuyordu, içeri girip yerimize oturunca yorgunluğumuz ver bıkkınlığımız biraz olsun hafiflemişti.

Heyacanla o katilleri beklemeye başlamıştık. Aramızda fazla konuşmadık hep  o katillerin geleceği, saate odaklandık. Beklerken kafamda bin türlü düsünce dolaşıyordu, acaba nasıl davranacaklardı,nasıl bir giriş yapacaklardı , nasıl karşılanacaklardı,Mahkeme salonundaki oturanların ve o öldürdükleri kişilerin yakınlarının yüzüne nasıl bakacaklardı. Bu düşünce beni heyacana sokuyordu gözümde uyku namına bir şey kalmamıştı.

Ve o saat gelmişti.

Teker, teker içeri girmeye başladılar. 

Önce Beate Zschäpe ye yardım edenlerden başlamak istiyorum. 

Andre E.

Bombalama ve Banka soygunu işlerinde yardımcı olan kişi, içeri girerken gözünde güneş gözlügü elinde bir dosyayla yüzünü yarı açık yarı kapatarak, sanki iyi bir şey yapmış gibi gururlanarak içeri girip yerine oturdu. 

Ralf Wohlleben,

NPD Bölge Şefliği ve Başkan yardimcılığı yapmış ve Katillere silah ayarlamak için yardımcı olan kişi, içeri girerken yüzünü kapatmadan bu nazi artığıda gururlu gururlu yerine geldi ve kırmızı saçlı kadın avukatı tarafından kucaklanıp, yanaklarında öpülerek karşılanıp yerine oturtuldu. 

Hoger G.

Katillere yardımcı olmaktan ve kendi nufuz Cüzdanını Katillere kullandıraktan yargılanıyor. Bu Nazi artığıda başına bir spor şapka giyerek ve elinde bir dosyayla yüzünü kapatarak içeri girip yerine oturdu.

Carsten S.

Katillere yardımcı olmaktan ve Silah ayarlamakta yardımcı olmaktan yargılanıyor. İçeri girerken yüzünü tamamen kapatıp aynı şeytani gurupların giyimine benzeyen bir kiyafetle içeri girip yerine oturdu.

Gelelim Beate Zschäpe ye.

Banka soymaktan, Bombalama olaylarından, Hırsızlıktan ve bütün bu cinayetleri organize etmekten yargılanıyor. Bu seri katilin içeri girmesi başı başına bir olaydı, bir şovdu, bir gösterişti, Bir Meydan okumaktı, sanki bir seri katil değilde bir dünya Starı içeri giriyordu.Bu seri katile bu firsatı veren Hakim kadrosuna yazıklar olsun, bu davranışları ile bu sürecin dogru dürüst yürüyeceğine gölge düşürmüştür.

Elleri gögüsleri Üzerine bağlı olarak kapıdan içeri giren seri Katil, kafasını öldürdükleri insanların, Mağdur yakınlarının oturduğu yere cevirerek gözlerinin içene baka baka küçümser tavırlarla, gururlu bir şekilde yavaş yavaş yürüyerek oturacaği masanin başına geldi ve sırtını Televizyon kameralarına dönerek oturacağı sandalyeye yarı yaslanarak üç tane avukatın arasında onlarla sohbet ederek, şakalaşarak, gülüşerek 15 dakika hoş bir zaman gecirdiler. 

Sanki on kişinin Katili değil, Dünya starı gibi karşılandı ve Dünya Starı gibi şov yaptı. Hakim Herr Götzl ve tayfası katillerin sergiledikleri bu tiyatro oyununa müsade etmekle mağdur yakınları ve bütün Türklerin gururuyla oynamışlardır. Bu gösteriş, bu gururlu tavırlar, bu şovlar beni çok incitti, içim daraldı, canimin sıkıntısından mırlıdanmaya başladım, kızmaya başladım, söylenmeye başladım, sonra Zaman gazetesi Muhabiri Bayram Aydın bey beni ikaz ederek uyarmaya çalıştı, bende sesi kestim.

Katillerin şovlarından fazla beni üzen, yüreğimi sızlatan olay, dışarıda şov yapan televizyon kameraları karşısında akşama kadar poz veren şovmenlerimiz neden sıraya girip içeri girme nezaketinde bulunmadılar, neden o katil yakını iki neonazinin içeri girmesine fırsat verdiler, o eli öpülecek 67 yasındaki, hasta, haplarla ayakta duran birde üstüne üstlük astım hastalığı olan, merdivenlerin yarısına kadar gelip astım hastalığından dolayı sesi soluğu kesilip harıl harıl hırlamya başlayan ver benim yardımımla yukarı cıkabilen Helmut amca kadardamı beyinlerini calıştıramadılar  O adamcağız 17-18 saat orda sırada beklerken bizim şovmenler neden bir kaç saat bekleyemediler

Öyle ya onlar içeri girseydiler kimler dışarıda şovmenlik yapacaktı?

Neden, neden acaba? Söylemek istediğim çok sey varda, neyse.

Gerçekten biz Türkler çok şey kaybetmişiz, birliğimizi kaybetmişiz,dirliğimizi kaybetmişiz, onurumuza leke değmiş, insanlığımızı sorgulamalıyız, biz ne yapıyoruz nereye gidiyoruz diye kendimizi sorgulamamız lazım.

Tekrardan silkinip kendimize gelmemiz lazım.

Allah hakkımızda hayırlısını versin, bizi doğru yoldan ayırmasın.

Biz Türk Milleti olarak sinifta kaldik. Hemde çok kötü bir notla.

Saat 10:30 a doğru Hakim Götzl Bey başrol oyuncusu ve yanındakı tiyatro ekibiyle içeri girdiler.

Tabiki bizde ayağa kalkarak karşıladık.Neden tiyatro ekibi derseniz, çünkü Yargı süreci başından sonuna kadar tam bir tiyatro sonumu gibiydi, saatlerin geçmesini bilmediği can sıkıcı bir tiyatroya benzeyen yargılama biçimi ve bizim içinde onur kırıcıydı.

Gerisini televizyon ve gazetelerden takip ettiniz ve okudunuz.

 

Sami Demirel

06.05.2013, München

Türk Konseyi Münih