Saygı değer Münihliler, saygıdeğer misafirler,
Hepinizi Münih Türk Konseyi adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada merhum Habil Kılıç´ı büyük sessizlik ve derinden hissetiğimiz, ağır keder dolu duygular içersinde anmak için toplandık. Bundan tam onüç yıl önce, 29 Ağustos 2001 yılında iki kişi Uwe Bohnhard ve Uwe Mundlos Habil Kılıç´ın işlettiği, önünde durduğumuz küçük sebze ve meyve marketine geldiler ve kafasına sıktıkları iki kurşunla onu hunharca öldürdüler.
İnsan kılığına girerek geldikleri şu dükkandan, elleri kanlı katil olarak çıktılar.
O dönemin Polis kaynaklarına göre „profesyonel işlenmiş cinayet“ olarak adlandırıldılar.
Hunharca katledilen, kendilerini “nationalsosyalist yeraltı örgütü” diye tanımlayan ırkçıların 4.üncü Kurbanıydı.
Habil Kılıç´tan sonra 6 İnsan daha, bunların 5´i göçmen kökenli ve bir alman Polis aynı şekilde hunharca ve acımasızca, ırkçı teröristler tarafından hayatlarına son verildi, kısacası öldürüldüler.
11 cinayet vakasının 5 i Bavyera Eyaletinde gerçekleştirilmiştir.
13 yıl sonra gün yüzüne çıkan gerçekler toplumumuzu derinden sarsmıştır. Ortaya çıkan bu gerçekler, burada yaşayan göçmenlerin, yabancıların ve ilticacıların Alman Hukuk Devletine zaten zayıf olan güvenini, inancını bir kat daha fazla zayıflatmıştır.
Yaşanan olaylara bakıldığında sarsılan güveni tekrar tamir etmek hiç de kolay olmayacaktır.
İşte tamda bunun için buradayız, ortaya çıkan olaylar ne bir kriminalfilm nede kurgu; ortaya çıkan olaylar kabullenmesi zor, hunharca işlenmiş cinayetler serisidir.
Sizleri geçtiğimiz yıllarda yaşanan ve kabullenmesi çok zor olaylar ile ilgili kısa bir yolculuğa çıkartmak istiyoruz.
• Yıl 1990 Schwedt kentinde gençler Vietnamlıların kaldığı evlere saldırdılar.
• Aynı yılın kasım ayında bir Afrikalı öyle feci dövüldüki, 15 gün s onra öldü.
• Yıl 1991 yine gençler Wittenberger kentinde iki Namıbıyalıyı 4. Kattan yere attılar.
• 1991 yılında Saarlouis kentinde ateşe verilen ilticacı evinde 1 Gana´lı hayatını kaybetti.
• 1992 yılında Möln kentinde evleri ateşe verilen Türk ailesinden Vahide Arslan, Yeliz Arslan ve Ayşe Yılmaz yangında katledildiler.
Gözle görülür şekilde Terrör eylemleri artarken, sorumlular terör eylemlerine karşı mücadele edeceklerine, acil çözüm olarak bizlerin aleyhine kanun değişikliği yaptılar.
Bizlere karşı gerçekleştirilen gaddarca yıldırma eylemleri ve işlenen cinayetler bile kimseyi alarma geçiremedi.
Bundan dolayıdır ki yapılan yasal değişiklikleri tüm büyük partiler oy çoğunluğu ile kabul ettiler.
Tüm bu yaşananlar karşısında sadecce öldürülenler seslerini duyuramadı.
Yeni Kanun düzenlemesinden üç gün sonra ırkçı gençler Solingende Türk Ailesinin evini ateşe verdiler.
Genç ailesinden 2 kadın, 3 kız yanarak can verdi. Irkçıların hunharca katlettiklerini sadece eylemler zinciri olarak göremeyiz, öldürülenler insandı ve onların isimleri vardı. Sayime, Hülya ve Hatice Genç. Gülistan Öztürk ve Gülsün İnce. Onların adınada burdayız ve onların adınada itiraz ediyoruz.
Tüm yaşananların ardından Almanya´da göçmenler korkudan titrenken. Politikacılar sağcı ırkçıların hassasiyetleri ile ilgilendiler.
Böylece Doğu Almanya yabancılara yasak bölge ilan edildi, yaşanan gerçekler tam da bunu doğruluyordu; yüzlerce Neonazi ırkçı saldırgan Rostock-Lichtenhagen Mecklenburg bulvarında’ki ilticacı evinin balkonlarından molotov kokteyli ile binayı ateşe verdiler.
Peki Polisin reaksiyonu ne oldu?
Orayı terkettiler.
Arkalarında saldırganlara böğürerek alkış tutan komşular bıraktılar. Bu kadar basitti. Devlet 120 den fazla erkek, kadın ve çocukları gözünü kan bürümüş Neo Nazilerin ellerine terketti.
Çaresizlik içersindeki bu insanlar can havliyle kendilerini binanın çatısına atarak canlarını kurtarmaya çalıştılar.
Yaşananlar bir korku filmi sahnesimiydi? Hayır.
Sonuç: Neonaziler saldırıda, Devlet kendini savunmada, politika kendini saklama derdinde. İşte acı gerçekler!!!
Tüm bu yapılanları belirli bir göçmen gurubuna uyarlamaya kalksak oradada durum farklı değil.
Bu bağlamda Almanyadaki Türk Toplumuda bilerek Devlet tarafından haksızlığa ve üvey evlat muamelesine tabi tutuluyor.
Mantıksal olarak sahiplenmediğiniz bir topluluktan beklentinizde olamaz. Ama buna rağmen yani üvey evlat gibi davrandığı Türk Toplumundan nedense Alman toplumunun uyum ve integration beklentisi çok yüksek? Peki Neden?
İstenmeyen üvey evlatlar dünya edebiyatında ki örneklerinde görüldüğü üzere Külkedisi gibi davranırlar.
Yani giderler. Uzun ve zahmetli yaşam savaşı sonunda aslında hakettikleri adaleti öğrenirler.
Peki bu bağlamda gerçekler nasıl?
Buna şöyle bir örnekle devam edelim. Türkiyeden Almanyaya eş birleşimindeki Almanca dil testi adaletlimi?
Avrupa Adalet Mahkemesine göre hayır. Ama Profesör Kay için kanun değişikliğine gerek yok, yani konu Türklerse kanunsuzluk devam edebilir. İşte tamda uğradığımız bu haksız uygulamaların karşısında durmak için bugün buradayız.
Son günlerde camilerimiz yakıldı, henüz yakılan bu camilerin ırkçılar tarafından yapıldığı kesinlik kazanmamakla birlikte şu soruyu sormaktan kendimizi alamıyoruz. Yakılan cami değilde Kilise veya Sinagog olsa idi acaba toplumun tepkisi ne olurdu?
Aslında bugün burada olmamız gerekmiyordu. Irkçı terör örgütü NSU´nun işlediği cinayetler önlenebilirdi. Eğer Eyalet Anayasa Koruma Teşkilatı aranan kaçak neonazileri saklamasaydı, karartma ve çarpıtmalar olmasaydı onlarda onca yıl saklı kalamazlardı. Gerçeklerin üzeri örtülmeyip ortaya çıkarılma şansı tanınsaydı, tabiiki bu hunharca cinayetler işlenmeyecekti. Eğerki Polis onları araması gereken yerde arasaydı biz bugün burda olmayacaktık.
Biz umudumuzu yitirmek istemiyoruz. Türk Toplumu hak ve adalete, Alman Hukuk Devletine olan inancını henüz yitirmedi. Azda olsa halen bir ümit taşımakta. Önümüzdeki yolun ne kadar zorlu ve zahmetli olduğunun bilincindeyiz. Yaşananların Türk Toplumunu ne kadar derinden sarstığını biliyor, ama yinede Toplum olarak Hukuk ve Adeletin üstünlüğüne inanmak istiyoruz. Irkçılığa karşı verilen mücadelede yılmayacağımızı bir kere daha buradan haykırmak istiyoruz.
Birlikte dimdik ayakta duracağız – yapılanları unutmayacağız – ve şu anda aramızda cinayetlere kurban gidenlerinde sesi olmaya devam edeceğiz.
Şunu unutmayalım, Irkçılık devamlı öldürür!